6 Temmuz 2010 Salı

Cokmenin Esigindeki Tiflis





Tiflis... 2 sene onceki ziyaretimden beri pek de degismise benzemiyor, kaldirimlar hala bozuk, kopruler yarim, binalar coktu cokecek... Yine de haksizlik etmeyeyim bir kac otel insa halindeydi onlar nasil olduysa ortaya cikmayi basarabilmisler.

Tiflis yikiliyor, iki binadan biri mutlaka kirik dokuk; bir kismiysa tamamen cokmus ve kullanilmayacak halde. Harap olmuş bina cepheleri, yeraltı sularının sızmasıyla nazikleşen zemindeki yarıklara gömülmüş bina temelleri, yapı diplerine kadar girmiş viran kaldırımlar,artık gücü kalmamış, çökmeye hazır yapılar... Tüm bunları toplayınca ortaya nihai bir çürümenin eşiğinde, oynak, dokunsan yıkılacak külüstür bir manzaraya çıkıyor. Ama yine de seviyorum ben Tiflis'in sokaklarini arsinlamayi.


Tiflis’i boydan boya geçmek, birkaç saat içinde sadece bütün Kafkasya’yı değil, bunun da ötesinde Orta Doğu ya da Rusya’yı da geçmek demek. Tarihte çok az şehir bu denli farklı uygarlıklar tarafından saldırılara uğramış, işgal edilmiştir. Yunanlılar, Romalılar, Persler,Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Moğollar,Osmanlılar, Ruslar ve daha birçokları herseferinde bölgeyi kendine göre şekillendirerek buradan geçmişler ve bu durum, Tiflis’i farklı kültürlerin mozaiği haline getirmiş.

Farklı dinlerin varlığı şehrin ayırt edici niteliklerinden. Öyle ki, Tiflis,dünyada bir cami ve sinagogun yan yana inşa edilmiş olduğu üç şehirden biri. Bu aslında uzun zamandan beri süregelen bir hoşgörü geleneği; her ne kadar Gürcüler Ortodoks olsalar da. Soz gelmisken soyleyeyim, bir kilisenin onunden gecerken uc kere istavroz cikarmak Gurcu rituellerinden, ha bir de yeri openler var ama bu daha nadir.Yine de bu istavroz cikarma olayi dine bagliliklarini kanitlamaya yetiyor.


Bu sehrin her daim metro istasyonu kokan sokaklarini seviyorum. Opera ve meclis binasinin, devlet tiyatrosunun, ozel tiyatrolarin, onlarca luks magazanin ve restoranin birbiri ardina sirali oldugu altın kaplamalı aziz George heykeliyle sona eren Rustaveli caddesini seviyorum. Gurcu alfabesinin kivrakligini, bir arkadasimin deyimiyle Gurcu haflerini animsatan yuvarlak hatli Gurcu kadinlarini seyretmeyi seviyorum. Onlar ki bir tanesinin uzerinde pantalon gormek mumkun degildir, cocugu da yaslisi da giyimine kusamina son derece dikkat eder, kirmiziyla pembeden asagisi kurtarmaz, Gurcistan'a ilk defa gelenin once bir gozleri kamasir bir kere alisinca da artik gozu daha da renklisini, en parlagini arar.

Sokaktakilerin yardimseverligini, isini gucunu birakip benimle gidecegim adrese kadar gelen, cebinden telefonunu cikarip kullanmam icin tereddutsuz bana veren, Gurcuce iki kelime soyledigimde kocaman bir gulumsemeyle karsilik veren bu insanlari seviyorum.

Tiflis, Sovyet doneminin yara izlerini tasiyor, onlari saklamaya calismiyor, bu benim iste, begenmeyen ceksin gitsin der gibi basi dik, kendinden emin. Bu onu daha da cekici kiliyor, hem zaten insanlarin guzelligi sizi oylesine alip goturuyor ki sehrin kirik dokuklugu ikinci planda kaliyor.

Tiflis uzerine daha sayfalarca yazabilirim ama bu seferlik kisa tutuyorum,

Tiflis'ten sonra Telavi, sonrasinda da Telavi'nin Gremi koyu, insallah hersey yolunda gider...

1 yorum:

Sibelbek dedi ki...

uzuuuunnnnn yillar once Turkiye'ye goc etmis Gurculerdenim bende. en buyuk hayallerimden biri Gurcistan'i gormek... kismet olmadi bugune kadar. senin gozlerinle bakmaya calisacagim. simdiden tesekkurler.